ÖDEV ARŞİVİ
Sayın Ziyaretçimiz;
Ödev Veya Konu Anlatımları Kategorilerini Görebilmeniz İçin Üye Olmanız Gerekmektedir...
Ödev Arşivimizi Sadece Üyelerimiz Görebilir
ÖDEV ARŞİVİ
Sayın Ziyaretçimiz;
Ödev Veya Konu Anlatımları Kategorilerini Görebilmeniz İçin Üye Olmanız Gerekmektedir...
Ödev Arşivimizi Sadece Üyelerimiz Görebilir
ÖDEV ARŞİVİ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ÖDEV ARŞİVİ

Özgür Arşiv
 
AnasayfaGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Osmanlı Devletinde (Vezirler)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 123
Paylaşımcı Puanı : 2147483647
Kayıt tarihi : 03/04/09

Osmanlı Devletinde (Vezirler) Empty
MesajKonu: Osmanlı Devletinde (Vezirler)   Osmanlı Devletinde (Vezirler) Icon_minitimeÇarş. Nis. 29, 2009 6:19 pm

Osmanlı Devletinde (Vezirler)
VEZIR-I A'ZAM VE VEZIRLER
Osmanlilarin ilk dönemlerinde divanda sadece bir vezir
bulunuyordu. O da ilmiye sinifina mensuptu. Daha sonra vezir sayisi
artinca birinci vezire "Vezir-i a'zam" denildi. Bundan baska "Sadr-i
âlî", "Sâhib-i devlet", "Zât-i asefî" ve
"Vekil-i mutlak" gibi tabirler de kullanilmis ise de bunlar asil
el-kabtan degillerdir.
Osmanli Devleti'nde ilk vezir, Haci Kemaleddin oglu Alaeddin Pasa'dir.
Bu zat, ilmiye sinifina mensup oldugu gibi ayni zamanda taninmis ahi
reislerindendi. Osmanli tarihçilerinin büyük bir
kismi, bu zat ile Sehzâde Alaeddin'i birbirine karistirir.
Alaeddin Pasa'dan sonra bu makama sira ile Ahmed Pasa, Haci Pasa ve
Sinaneddin Yusuf Pasa gelmislerdi. Çandarli Halil Hayreddin Pasa
ise Sinaneddin Yusuf Pasa'dan sonra vezirlige getirilmisti. Onun
ölümü üzerine vezir olan ve bu makamda onbir yil
kadar kalan Çandarlizâde Ali Pasa zamaninda, Timurtas
Pasa'ya da vezirlik verilince Çandarlizâde Ali Pasa
vezir-i a'zam diye anilmaya baslandi.
Çandarli Halil Hayreddin Pasa'dan önceki vezirler orduya
komuta etmiyorlardi. Bu görevi, askerî sinifa mensub olanlar
yürütüyordu. Fakat Hayreddin Pasa'nin Rumeli
fetihlerinde komutanligi vezirlikle birlestirip mühim
muvaffakiyetler kazanmasi, idarî ve askerî islerin bir elde
toplanmasina sebep olmustu. Bundan sonra gelen birinci vezirler hep
ayni sekilde hareket etmislerdi.
Daha sonraki tarihlerde vezirlerin sayisi artmis ve XVI. asir
ortalarina yakin zamana kadar vezirlik, sadece Istanbul'da bulunan
mahdud kimselere münhasir iken Kanunî devri vezirlerinden
Çoban Mustafa Pasa ile Hain Ahmed Pasa, önemine binaen
vezirlikle Misir valiligine tayin edilmislerdi. Daha sonraki tarihlerde
Budin, Yemen ve Bagdad eyaletlerine de vali olarak vezirler
gönderilmisti.
Vezir-i azam, padisahtan sonra devletin en büyük reisi ve
hükümdarin mutlak vekili oldugundan, sözü ve yazisi
padisahin iradesi ve fermani demekti. Çandarli hanedaninin
düsüsüne kadar bütün islerde birinci merci
vezir-i azamdi. Çelebi Mehmed zamanindaki Amasyali Bayezid
Pasa'nin vezir-i azamligi bir tarafa birakilacak olursa Çandarli
ailesinin bir silsile halinde kadiaskerlikten gelmek suretiyle yetmis
seneden fazla bir müddet kesintisiz o mevkii isgal etmeleri ve
hükümdarlarin itimadlarini kazanmalari bütün
Türk devlet adamlarinin bir ailenin etrafinda toplanmalarina sebep
olmustu. Hatta Segedin muahedesinin akdi üzerine saltanati oglu
Mehmed'e birakan Ikinci Murad, karsi tarafin bu firsati ganimet bilip
antlasmayi bozmasi üzerine, anormal bir hal alan olaylar
karsisinda tekrar hükümdar olup idareyi eline almak istedigi
zaman, Vezir-i azam Çandarlizâde Halil Pasa'nin
tesebbüsüyle ikinci defa hükümdarlik makamina
getirilmisti.
Icabinda padisah adina divana riyaset (baskanlik) eden vezir veya
vezir-i azamlar, hükümdarin mutlak vekili idiler.
Pâdisahin elips seklindeki altin bir mührü, bunun
alameti olarak yanlarinda bulunurdu. Vezir, devlet islerinde
bütün selahiyet ve mesuliyetlere sahip oldugu gibi
bütün azil ve tayin isleri de onun reyi ile olurdu. Bu
dönemlerde, hükümdarlarca hiç bir taleplerinin
reddedilmemesi adet haline gelmisti.
Kendisinden önceki töre, örf ve gelenekleri yazili bir
metin haline getiren Fâtih Sultan Mehmed'in kanunnâmesinde
vezir-i âzamla ilgili olarak söyle denilmektedir:
"Bilgil ki vüzerâ ve ümerânin vezir-i azam
basidir, cümlenin ulusudur. Cümle umurun vekil-i mutlakidir.
Ve malimin vekili defterdarindir ve ol, vezir-i azam nâziridir.
Ve oturmada ve durmada ve mertebede vezir-i azam cümleden
mukaddemdir."
Tevkiî Abdurrahman Pasa kanunnâmesinde de vezir-i azam hakkinda su ifadeler kullanilmaktadir:
"Evvela sadr-i azam olanlar cümleyi tasaddur edüp amme-i
mesalih-i din ve devlet ve kâffe-i nizâm-i ahval-i saltanat
ve tenfiz-i hudud ve kisas ve haps ve nefy ve enva-i ta'zir ve
siyâset ve istimai da'va ve icray-i ahkâm-i seriat ve def-i
mezâlim ve tedbir-i memleket ve tevcih-i eyâlet ve
emâret ve ulûfe ve zeamet ve timar ve tevliyet ve hitabet
ve imâmet ve kitâbet ve cem'i cihet ve taklid-i kaza ve
nasb-i müvella ve tefviz ve tevkil ve tayin ve tahsil ve umur-i
cumhur ve tevcihat-i gayr-i mahsur ve'l-hasil cemi-i menâsib-i
seyfiyye ve ilmiyenin tevcih ve azli ve cemi-i kadaya-i ser'iyye ve
örfiyenin istima ve icrasi için bizzat cenab-i
padisahîden vekil-i mutlak ve memâlik-i mahruse-i
Osmanî ve taht-i hükümet-i sultanîde olan cemi-i
nâsin üzerine hakim-i sahib-i ferman oldugu muhakkaktir.
Sair vüzera ve vülat ve amme-i ulemâ ve kudat ve
mesayih ve sâdat ve a'yan ve ekâbir ve tavaif-i
asâkir ve reâya ve berâya ve ehl-i cihât ve
ashab-i ticarat kebir ve sagir ve gani ve fakir ve kavi ve zayif ve
vadi" ve serif ve muhassalan havas ve avam kâffe-i enâm
cemian sadr-i a'zam olanlarin kelamini bizzat sevketlû ve
mehâbetlû ve seadetlû padisah zillullah hazretlerinin
mübarek lisan-i seriflerinden sadir olmus ferman-i
vâcibu'l-iz'an bilüp emrine imtisâl ve kendüye
ta'zim ve tavkir ve iclâl etmeye me'murlerdir."
Kanunnâme metinlerinde görüldügü gibi vezir-i
a'zamlar, vekil-i mutlak olarak büyük ve genis yetkilere
sahip olan kimselerdi. Herkes onun emirlerine itaat etmekle
yükümlü görünmektedir. Çünkü
o, padisahi temsil etmekteydi. Vezir-i a'zam (Kanunî
döneminden itibaren) sadr-i a'zamlar, padisahin yüzük
seklindeki tugrali altin mührünü tasirlardi. Vezir-i
a'zamlarin, diger vezirlerden farklari "mühr-i hümâyun"
denilen bu mühür ile olup hükümdarlik
selâhiyetinin icrasina ve padisahin kendisini vekil ettigine dair
bir delil oldugu için onlar bu mührü
örülmüs bir kese içinde koyunlarinda tasirlardi.
Vezir-i azamin azlinde veya ölümü halinde "mühr-i
hümâyun" ikinci veya üçüncü vezire
verilirdi. Mühr-i hümâyun ya divana gönderilmek
veya vezir-i a'zam olacak kimsenin huzura kabul edilmesi suretiyle
verilirdi.
Osmanli Devleti'nde XVI. asrin ilk yarilarina kadar yalniz devlet
merkezinde bulunup divan-i hümâyuna memur "kubbe veziri"
veya "kubbenisîn" denilen vezirler vardi. Bunlarin sayilari pek
fazla degildi. Kubbe vezirleri divanda kidem sirasina göre
otururlardi.
Fâtih Sultan Mehmed'den itibaren hükümdarlar Divan-i
Hümâyun toplantilarina katilmayi terk edip, riyaseti
sadrazama biraktiktan ve XVI. asrin ikinci yansinda bu toplantilar
haftada dört güne inhisar edildikten sonra
hükümdarlar, arz odasinda sadrazamin verdigi izahati
dinleyerek müzakerelerden haberdar olurdu. Bir müddet sonra
devlet isleri Pasakapisi'nda görülmeye baslanmis ve Divan-i
Hümâyun XVIII. asirdan sonra elçi kabulü ve
ulûfe tevziine tahsis edilmisti. Sadrazamlarin
hükümdarlarla görüsmeleri ise XVI. asirdan itibaren
gittikçe azalmisti. Bunlar, devlet islerini "telhîs" veya
"takrîr" adli vesIkalarla ve ekleri ile birlikte
hükümdara arz ederlerdi. Böylelikle telhîsler,
kanun, nizam, tevcih, usûl ve âdet ile tayin edilmis olan
ve hükümdarin tasdikine ihtiyaç gösteren
hususlara ait sadrazamin arzi mahiyetinde idiler. Sadrazam kendi
fikrini de beyan ettikten sonra ilgili konu hakkinda padisahin fikrini
sorardi. Telhislerin hazirlanmasi Reisü'l-küttabin
görevi olup, hazirlandiktan sonra genellikle padisahi yormamak ve
merami açikça ifade etmek üzere sade bir ifade ve
iri nesihle yazilarak saraya gönderilirdi. Padisahin "manzurum
oldu", "verilsin", "verdim", "tedarik edesin", "zamani degildir",
"berhüdar olasin", "olmaz" gibi hatt-i hümâyunu ile
isaret etmesinden sonra sadrazam onu isleme koyardi. Sadrazamlarin
diger devlet ricaline ve idarecilere olan tahriratina ise "buyruldu"
denirdi. Osmanli Devleti'nin ilgasina kadar sadrazamlarin ya re'sen
veya bir muamele dolayisiyle mektubî kaleminden yazilan kagitlara
"buyruldi-i sâmi" ismi verilmektedir. Bu buyruldunun divanî
yazi ile yazilmasi ve bas tarafina da sadrazamin
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://dersanem.yetkin-forum.com
 
Osmanlı Devletinde (Vezirler)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Osmanlı Devletinde (Sehzadeler)
» Osmanlı Devletinde (Nişancı)
» Osmanlı Devletinde (KadıAsker)
» Osmanlı Devletinde (Deftarlık)
» Osmanlı Devletinde (Saray Yönetimi)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ÖDEV ARŞİVİ :: Ödev ve Konu Anlatımı Kategorileri :: Tarih-
Buraya geçin: