ÖDEV ARŞİVİ
Sayın Ziyaretçimiz;
Ödev Veya Konu Anlatımları Kategorilerini Görebilmeniz İçin Üye Olmanız Gerekmektedir...
Ödev Arşivimizi Sadece Üyelerimiz Görebilir
ÖDEV ARŞİVİ
Sayın Ziyaretçimiz;
Ödev Veya Konu Anlatımları Kategorilerini Görebilmeniz İçin Üye Olmanız Gerekmektedir...
Ödev Arşivimizi Sadece Üyelerimiz Görebilir
ÖDEV ARŞİVİ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
ÖDEV ARŞİVİ

Özgür Arşiv
 
AnasayfaGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 YABAN ROMAN ÖZETİ YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 123
Paylaşımcı Puanı : 2147483647
Kayıt tarihi : 03/04/09

YABAN ROMAN ÖZETİ YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU Empty
MesajKonu: YABAN ROMAN ÖZETİ YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU   YABAN ROMAN ÖZETİ YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU Icon_minitimeSalı Nis. 21, 2009 3:59 pm


YABAN ROMAN ÖZETİ YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
Ahmet Celal, bir Osmanlı padişahının oğludur.
Savaş esnasında vurulmuş ve kolunu kaybetmiştir. Bu hazin hadiseden
sonra, dünyadan elini eteğini çekmiş ve toplumdan kaçmak, sessiz sakin
bir yerde yaşamak için Anadolu'nun ücra köşelerini seçmiştir. Bu
sebebten dolayı, onun subaylık yaptığı dönemde ona emirer olarak hizmet
eden M. Ali'nin köyüne gider.

Köydeki ilk günleri onun için çok zor olmuştur. Çünkü bundan önceki
yıllarda, İstanbul'da yaşamış ve oranın kültürü ile bezenmiştir.
Köylüler ona, oranın yabancısı olduğu için "Yaban" derler. Fakat, Ahmet
Celal bu lakabı kendine laik bulmaz. Çünkü o, kolunu salt bu bu millet
için kaybettiğini savunur. Onun için köydek ilk iki hafta köy
yaşantısını alışma safhası olarak geçer. Bu arada M. Ali'nin müstakil
evinin bir odasında kitaplarıyla gününü geçirir. Kitapları bir nebze
dahi olsa yalnızlığını ve acısını unutmayı sağlar. Onlar, onun en iyi
dostu olmuştur. Bu zaman zarfında, M.Ali'nin annesi, kız kardeşi ve
kardeşi İsmail'le tanışır. Köy ortamı ona, İstanbul gibi büyük bir
yerde yaşadığı için çok rezalet gelir.

Haftalar ilerledikçe Ahmet Celal, köy ahalisiyle yavaş yavaş tanışır.
Köyün en zengini Salih Ağa, muhtar ve Süleyman adında karısını söz
geçiremeyen adamla samimiyet kurar. Fakat, bu samimi yet sınırlıdır.
Ahmet, onlara hep savaştan, ******'ten ve Onun yaptıklarından
bahsederken onlar, onu hiç ciddiye almaz ve bir gün düşman gelip,
ülkeyi Osmanlıdan alacak ve onlar huzurlu bir ortamda yaşayacaklarını
inanırlar.

Bir gün Ahmet Celal, köyün civarına gezmeye çıkar. Çünkü, köy halkının
düşünceleri onun acısına tuz ekiyordu. Bundan dolayı yaylalara çıkar;
doğanın verdiği huzur ile hem acısını hem de yalnızlığını kısmen de
olsa unutur. Yine yaylalarda gezerken bir kız görür. Kız,
istanbuldakiler gibi bakımlı, giyim-kuşamı iyi olmasa bile, onu çok
etkilemiştir. Onunla konuşmak ister; fakat kız ondan kaçar. Çünkü o,
köylülerin tabiri ile buraların yabanıdır. Günler geçmesine rağmen,
kızı unutamamaktadır. Onu tekrar görmek ve konuşmak için yaylaya çıkar.
Bir süre bekledikten sonra yine aynı kız oraya gelir. Ahmet onunla
konuşmak ister; fakat nafile. Kız ondan yine kaçar. Fakat o, bu sefer
onunla konuşamaya kararlıdır. Ve kızı bir süre kovaladıktan sonra onu
yakalar. Kız , sudan yeni çıkmış balık misali, kaçmaya çalışır. Ahmet
onu sakinleştirdikten sonra ona, "sadece seninle konuşmak istiyorum."
der. Fakat kız yine de kurtulamk için çabalanır. Bir süre sonra, kızın
isminin Emine olduğunu öğrenir.

Bu arada cephede savaş şiddetlenmiş ve köylerden tekrar askere
çağırılanlar olur. Bunlardan bir tanesi de M.Ali'dir. Onun evden
ayrılması ile artık yazarın köyde samimi olacağı, dertlerini
anlatabileceği kimse kalmamıştır. Bir kaç hafta daha M. Ali'nin
ailesiyle birlikte kalır. Fakat İsmail'in Emine'yi sevdiğini ve onunla
evleneceğini duyunca evden ayrılır. Köyde başka bir yerde yaşamaya
başlar. Fakat, kolunu kaybetmiş olmasından dolayı yardıma muhtaçtır.
İlk zamanlar Süleyman onun ihtiyaçlarını gidermeye çalışır. Aslında o
da yazar gibi terkedilmiş ve yapayalnızdır. Karısı, onu asker kaçağı
birisiyle aldatmış ve ve İstanbul'a kaçmıştır. Fakat Süleyman karısını
çok sevmektedir. Onu bir türlü unutamaz. Aradan günler geçer. Bir gün
İsmail'in Emine ile evleneceğini duymasına rağmen yazar, muhtar gider
ve Emine'yi kendisine istemesini söyler. Bunun üzerine muhtar hanımını
Emine'nin evine gönderir. Ama Emine bu işe "Hayır" der. Üstüne üstelik
yazara kolsuz olduğu için ağır hakaretlerde bulunur. Kendisi hakkında
söylenen lafları yazar muhtarın ağzından duyunca deliye döner. Ona göre
İsmail, Emine'ye layık birisi değildir.

Birkaç hafta sonra, İsmail'in Emine ile evlenmek üzere hazırlık
yaptığını kahvede işitir. Emine'yi kafasından silmeyi başarmış; fakat
bir türlü kalbinden atamamıştır. İkinci kez hayal kırıklığına uğrar.
Bunun hıncını Süleyman'ı azarlayarak, karısı hakkında ileri geri
konuşarak çıkartır. Bu kavgadan sonra, Süleyman daha fazla dayanamaz ve
köyü terkeder. Yazar pişmandır ama çok geçtir.

Süleyman'ın evi terketmesinden sonra, kendisine yardım etmesi
maksadıyla Emeti Kadın'ı tutar. Onun Hasan adında bir torunu vardır.
Emeti Kadın hem torunu Hasan'ı hem de yazara bakmaktadır. Torunu Hasan
küçük bir çobandır. Yazar, onunla koyunları otlatmaya çıkar. Böylece
hem Emine'yi tekrar görmek hem de acılarını unutmak ister. Bu sırada
dağların arkasından top sesleri gelmektedir. Buradan da anlaşılacağı
gibi savaş köye doğru gelmektedir. Bu arada Emine İsmail'le evlenir.
Yazar, bir daha köyün içinde gezemez olur.

Aradan fazla geçmez. Köye bir şeyh gelir. Köylülere, yurdumuzun
düşmanlar tarafında zaptedildiğini ve niyetlerini Anadolu'yu elimizden
almak olduğunu; yeşil sarıklıların bizi düşmana karşı savunduklarını ve
müslüman olmak isteyen kraliçeden bahserder. Bu olayı yazar, Emeti
Kadı'nın duyduklarından öğrenir. Bunun üzerine yazar sinirlenir ve
şeyhe gider , onunla kavga eder.

Savaş cephelerde son surat devam etmektedir. Düşman uçakları köyün
üzerinde kol gezmekte ve bir takım kağıt parçalarını yere atmaktadır.
Kağıtta "Sakın yerinizden yurdunuzdan olmayınız. Biz size kötülülük
etmeğe gelmiyoruz. Halife ve padişah bizimle beraberdir. Biz sizi
Kemal'in çetelerinden kurtarmak için harbediyoruz." yazar. Köylüler,
bunu okuyunca yazar, her birinin gözünün parıl parıl parlamağa
başladığını görür. Bir akşam üstü eve dönmek üzere iken "Davranma!"
diye bir sesle irkilir. Yazar ilk başta anlamazlıktan gelir; fakat bir
kaç adım atar atmaz bir kurşun kulağının dibinden bir arı gibi
vızıldayarak geçer. Yazar, bunun bir asker kaçağı olarak düşünür; ama
ateş eden bir Türk askeridir. Az kalsın bir Türk askerinin kör
kurşununa hedef olacaktı. Onlara durumu anlattıktan sonra birliğin
(topçu müfrezesi) komutanlarından savaş hakkında bir kaç bilgi alır.
Konuşmalardan yazar, Türk Ordusu'nun savaşı kazanacağından ümitperver
olur. Artık savaş, köye çok yakın yerlerde cereyan etmektedir.Bu
sebebten dolayı birlikler, köy yollarını kullanmaktadır.

Bir gün inanılmaz bir olay olur. Yazar, muhtar ve diğer köy ahalisi
kahvede otururlarken, uzaktan çok dağınık halde bir birlik gelmekte
olduğunu görmektedirler. İlk başta düşman sanılan birliğin daha sonra
Türk Ordusu'ndan olduğu anlaşılır. Bekir Çavuş, savaşın son
gelişmelerinden haberdar olmak için askerlerden bir kaç tanesini
"Komutanınız nerede ?" diye sorar. Daha sonra birlik komutanı bir
başçavuş çıkagelir. Başçavuş yorgun ve perişan haldedir. Bir süre
Başçavuşla muhtar bakıştıktan sonra sarmaş dolaş olurlar. Çünkü o, bir
zamanlar köyde yaşamış ve öldü sanılan Emine'nin babasıdır. Cephedeki
bir kaç olaydan ve gelişmelerden konuştuktan sonra muhtar ona kızı
Emine'yi hatırlatır. Daha sonra muhtar "Daha önce nerelerdeydin?" diye
sorar. Bunun üzerin Başçavuş, on yıl moskofa esir düştüğünü ve esaret
yıllarını anlatır. Bu arada Emine kahvehaneye babasıyla görüştürülür.
İlk başta Emine, ürkek bakışlarla babasına baktıktan sonra göz ucuyla
da yazara bakar ve utangaçlığından ne yapacağını bilemez. Bir süre
bakıştıktan sonra yazar, Emine'nin artık İsmail'i sevmediğini
bakışlarından anlar. Artık bu noktadan sonra, yazarla Emine arasında
bakışmalarla birbirlerine olan aşklarını ilan ederler. Ama bir sorun
vardır: Emine'nin İsmail'le evli olması. Bir müddet sonra başçavuş,
anasını görmeye gider; askelerini de bir süre mola yapmak üzere muhtara
bırakır.

Ertesi gün, sabah erkenden birliğin yola çıktığın öğrenilir. Dağın
arkasındaki top sesleri iyiden iyiye artmaktadır. Köylüler bu olaya
karşı tedirgindir. Çoban Hasan'la yazar arada sırada koyunları yaylaya
çıkartırlar. Fakat, bir gün Küçük Hasan yaylaya kendisi gider. Ne
olduysa o gün olur. Yazar, Küçük Hasan'ın "Geliyorlar" diyerek
bağırmasıyla uyanır. Hasan'a "ne olduğunu" sorar. Benzi solmuş, soluk
soluğa kalan Hasan :

- Aha onlar, senin dediklerin.Te karşıki belin üstünden yürüyüp geliyorlar.

Yazar bir süre kendini toparlayamaz. Çocuğun yüzüne bön bön bakar.
Endişe ile apar topar bir kaç eşyasını toplamaya başlar; fakat kolu
olmadığı için yardıma ihtiyacı vardır. Emeti Kadın'ı arar ama bulamaz.
Evin etrafına bakınır hiç kimseyi bulamaz. Belliki köylü korkudan
saklanmış olmalı. Düşmanın hemen köye girmek üzere olduğu, ağır topçu
taburunun araba ve demir şakırtılarının seslerinden anlaşılıyordu.
Yazar hemen kapısını kilitler, pencereleri kapatır. Aradan fazla
geçmez. Dışarıda garip garip sesler gelmektedir. Bu sesler Yunancadır.
Köy tamamen düşman askerleri tarafından ele geçilir. Her eve baskın
düzenlerler. Bulduklarını köy meydanına çıkartırlar. Sırada yazarın evi
vardı. Asker kapıyı açmaya çalışır aman nafile kapı kilitlidir. Son
çareyi kapıyı kırmakta bulur.

İlk başta yazar, askere diklenmeye çalışır; sonuç vermeyince kendini
düşman askerine bırakır. Bir süre sonra yazar, arayıpta bulamadığı köy
halkının toplandığı yere götürülür. Burada askerler kadınlara, genç
kızlara tacizde bulunur. Yazar bundan rahatsızlık duyar. Aslına
bakarsan o, sadece Emine için endişe duymaktadır. Emine'ye baktıkça hem
onları korumak hem de Emine'ye sakat olduğu halde erkekliğinden ödün
vermediğini göstermek maksadıyla askerlerin arasından Rumca bilene, onu
komutanın yanına götürmesini ister. Asker onu alır, komutanının yanına
götürür. Yazar Fransızca bildiği için ona, Fransızca olarak
askerlerinin halkı eziyet ettiklerini ve genç kızlara tacizde
bulunduğunu ifade eder. Yunan subayı onu dinledikten sonra tekrar
toplanma noktasına geri götürür. Ve askerlere ve köy halkına eziyet
edilip edilmediğine dair sorular sorar. Ahali korktuğu için bir şeyler
söyleyemez. Daha sonra askerler, köydeki bütün evleri arama yaptırarak
silah namına ne varsa hepsini toplattırır. Ve köylülerden yiyecek,
içecek toplarlar ve bunu para karşılığında aldıklarını göstermek
maksadıyla öylülere bir kağıt verirler. Cahil köylüler buna inanır ve
olan tüm yiyeceklerini teslim ederler. Halbuki Türk askerleri
geldiğinde onlardan her şeylerini esirgemişlerdir. Eski bir subay olan
yazar, düşmanın köylülerden yiyecek ve içecek toplamasından en az bir
iki haftaya kalmaz köyden ayrılacaklarını yorumlar. Bir kaç gün
ilerledikten sonra, yazar Emeti Kadın'ın çığlıkları ile uyanır. Hasan'a
işkence ederler. Zavallı çocuk her tarafı yara bere içinde, acılar
içinde kıvranmaktadır. Yazar ilk başta Hasan'ın öldüğünü zanneder ama
nabzını yokladığında yaşıdığını farkeder. Yazarın endişesi giderek
artar.

Ertesi gün, askerler topladıkları eşyaları saracak bir şey aramak için
yazarın evini basarlar. Hasan o esnada çarşafın arasında yatmaktadır.
Yazar, askerlere "Ne istiyorsunuz" der. Onlar cevap vermeden, aniden
çarşafı öyle bir hızla çekerler ki Hasan yere "pat" diye sertçe yere
düşer. Zaten hali perişan olan Hasan, bu sefer ölümü atlatamaz. Olduğu
yerde yığılır kalır. Emeti Kadın ve yazar Hasan'a yardım etmek için
koşarlar; fakat Hasan ölür. Ağlamalar, sızlamalar yazar kendini
tutamayarak askere bir yumrukta yere serer. Olaylar bu esnada cereyan
eder. Köylüler ilk defa da olsa yazarı haklı bulur ve askerlerin
üzerine yürürler. Ortalık karışır. Bu karışıklıktan yararlanarak Emine
ile yazar kaçarlar. Bu esnada yazar, böğründen vurulur. Fakat bu acıyı
o anda hissetmez.sadece yazar değil, aynı zamanda Emine de sol
bacağından yaralanmıştır. Kaçabildikleri yere kadar kaçarlar. Bir yere
vardıklarında oturup dinlenmeye karar verdiklerinde vurulduklarını
anlarlar. Hele Emine'nin yarası daha ağırdır. Kalkacak durumda
değildir. Bu sebebten dolayı yazar Emine'yi yalnız bırakır ve yoluna
devam eder.


KİTABIN ANAFİKRİ: Aydın birisinin köy halkı ile uyuşmazlığı ile
birlikte Anadolu insanın bakımsızlığı, köylülerin olaylara karşı
cahilliği ve yazarın yalnızlığı
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://dersanem.yetkin-forum.com
 
YABAN ROMAN ÖZETİ YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ÖDEV ARŞİVİ :: Ödev ve Konu Anlatımı Kategorileri :: Edebiyat-
Buraya geçin: